Sahipsizler’in önümüzdeki bölümleri adeta bir kıyamet senfonisi gibi gelecek.
Hazar’ın gerçek kimliği gün yüzüne çıktığı an, yer gök titreyecek. Bu ifşa, Hazar ile Devran arasındaki kan davasını öyle bir noktaya sürükleyecek ki, artık ne geri dönüş olacak ne de merhamet. İkisi de birbirini ya gömecek ya da birlikte gömülecek.
Vahap Ağa’nın tetiği çektiği o kurşun, Azize’nin yüreğine de Devran’ın ruhuna da saplanacak. İkisi birden duygusal bir uçuruma yuvarlanacak; gözyaşı, öfke ve çaresizlik birbirine karışacak.
Aras ise sessiz ve soğukkanlı, aşiretin damarlarına zehir damlatıyor. Gizli planları bir ur gibi büyüyor; kimse fark etmeden aşireti içten içe çürütüyor.
Bala, Yavuz’un yüzünü her gördüğünde geçmişin bütün acısını yeniden yaşıyor. O bakışlardaki nefret o kadar derin ki, Bala için ölüm artık bir “eğer” değil, “ne zaman” sorusu. Kaderi kara bir mürekkeple yazılmış gibi.
Zeliha, Yusuf’a “hemen evlenelim” diye yalvarırcasına teklif götürdüğünde, mutluluğun kapısı aralanıyor gibi görünecek. Ama o mutluluk, trajedinin gölgesinden sıyrılamayacak. Her gülüşün ardında bir gözyaşı saklı.
Firze, Bahar’ı tatlı bir yalanla Berlin’e kaçırıyor. Uçak havalandığında, onların hikâyesi sessiz, soğuk ve geri dönüşü olmayan bir sona doğru süzülüyor. Kimse fark etmeyecek, kimse kurtaramayacak.
Ve Azize… Azize’nin taşıdığı o minik hayat, karnındaki bebek, Devran’ın bütün kontrolünü elinden alacak. Bu haber bir bomba gibi patlayacak; Azize ile Devran arasında yeni bir fırtına, belki de en şiddetlisi kopacak.
Son olarak, düğün… O masum, umut dolu düğün, bir anda kan gölüne dönecek. Acımasız bir saldırı gelecek; kurşunlar, çığlıklar, kaos… Hazar, Yavuz, Devran ve Azize’nin arasındaki bütün ipler kopacak, bütün dengeler yerle bir olacak.
Kim sağ çıkacak? Kim toprağa düşecek? Kim intikam için yeniden doğacak? Sahipsizler, artık kimsenin sahip çıkamayacağı bir yangına dönüşüyor. Nefes almadan izleyeceğiz… çünkü bu kez gerçekten son perde.