Diyarbakır’ın Yenişehir ilçesinde, henüz 22 yaşında bir genç kadın olan İlayda Alkaş’ın trajik hikâyesi, toplumun yüzleşmekten kaçındığı gerçekleri bir kez daha gözler önüne serdi. Alkaş, dini nikâhlı eşi C.A.’nın (30) sokak ortasında açtığı ateş sonucu yaşamını yitirdi. Olayın ardından ortaya çıkan ses kayıtları, İlayda’nın ölümünden sadece dört hafta önce başına gelenleri, çığlık çığlığa anlattığı kız arkadaşına gönderdiği mesajlarda saklıydı: “Beni dövdüler, çocuğumu düşürdüm” diyordu.
15 Temmuz akşamüstü, Şehitlik Mahallesi’nde bir doğum günü çıkışı, İlayda’nın son yolculuğuna sahne oldu. C.A., konuşlandığı sokakta ateş açtı; kurşunların hedefi olan İlayda kanlar içinde kalırken saldırgan izini kaybettirdi. Hastaneye kaldırılan genç kadın kurtarılamadı. Emniyet güçleri, kaçan C.A.’yı yakalamak için çalışmalarını sürdürüyor.
Anne Hülya Alkaş’ın anlattıkları, kızının yaşadığı karanlık tabloyu daha da koyulaştırıyor. İlayda’nın aylarca ev hapsi gibi bir yaşam sürdüğü, telefonunun elinden alındığı, sokakla ilişkisinin kesildiği, defalarca darp edildiği ve intihara kalkıştığı anlatılıyor. En çarpıcı iddia ise babasına yönelik: Hülya Alkaş’a göre baba, “Kendini aşağı at, ben karışmıyorum. Öldürüyorsanız öldürün” diyerek tepkisiz kaldı. İlayda, iki aylık hamileyken aldığı darbeler sonrası bebeğini kaybetti; ardından tehditler yüzünden önce Batman’a, sonra İzmir’e, en son Antalya’ya sığınmak zorunda kaldı.
Bir ay önce kız arkadaşına gönderdiği sesli mesajlarda İlayda, kendi sesiyle şunları söylüyor:
“İnsan huzur bulunca evini yıkmak istemez. Baştan beri sorunlu bir evlilikti; ben her şeye göğüs gerdim. ‘Yuvam yıkılmasın, çocuğum olsun’ diye… Sonra beni dövdüler, çocuğumu düşürdüm. O andan itibaren kalmak istemedim. Mutlu bir evden kimse kaçmaz. Rabb’im genç kızlara yaşatmasın. Bir kere yaşanmışsa, insan çare bulamıyor. Pişman değilim; bu da bir tecrübe. Bebeğimin olmaması belki hayırlıydı, ama içim yanıyor. Annelik duygusuyla üzüldüm. Rabb’im bizi kötü kalplerden, haset insanlardan korusun. Hayatımı toparlayacağım; her şey düzelecek.”
“İnsan huzur bulunca evini yıkmak istemez. Baştan beri sorunlu bir evlilikti; ben her şeye göğüs gerdim. ‘Yuvam yıkılmasın, çocuğum olsun’ diye… Sonra beni dövdüler, çocuğumu düşürdüm. O andan itibaren kalmak istemedim. Mutlu bir evden kimse kaçmaz. Rabb’im genç kızlara yaşatmasın. Bir kere yaşanmışsa, insan çare bulamıyor. Pişman değilim; bu da bir tecrübe. Bebeğimin olmaması belki hayırlıydı, ama içim yanıyor. Annelik duygusuyla üzüldüm. Rabb’im bizi kötü kalplerden, haset insanlardan korusun. Hayatımı toparlayacağım; her şey düzelecek.”
İlayda Alkaş’ın ardından geriye kalan bu satırlar, sadece bir cinayeti değil; susturulmak istenen bir çığlığı, görmezden gelinen bir yaşamı da yüzümüze çarpıyor.